Kızılay‘da Kafasına Güvercin Düşen Adam

Hiç olmadığı kadar hür hissetme günleri değildi, aslında onun için. Çok daha özgür, çok daha aydınlık hissettiği günlere uyanmıştı. Ama bu başka bir gündü, İstanbul’dan gelecek arkadaşlarıyla birlikte Meclise gideceklerdi ve akşam da dönüyordu, üç dört gündür durduğu ana evinden…

Bir süredir kah ağlamakla, kah gülmekle ama neredeyse nefes almamacasına koşturup durduğu Ankara’da ne kalmak mümkündü, ne de ait hissediyordu kendini. Yapacağı bir dolu iş ve sorumlulukları İstanbul’da bekliyordu onu. Ama o arıyordu da duruyordu, buralarda. Biraz kendini, biraz da diyeceklerini…. Hesaplaşmaydı aslında bu bir nevi; ne ödeyeni, ne ödeteni belli, ne de hesap miktarı vardı. O takmış kafayı hesaplaşacağım diye dolanıyordu duruyordu, Ankara’sında…

Geçmişin hüzünlü izleri, çocukluğun tatlı anıları, bir dolu sevdiği; dost ve arkadaşları buralardaydı ve ne kadar sevse de zaman zaman kendini yalnız hissediyordu, İstanbul’da… Belki nefes almaya, kendini dinlemeye başlamasındandı yeni yeni. Sık sık yürüyüş yaptığı İstiklal Caddesi’nde hisleniyor, Ankara da Ankara diye tutturuyordu.

taslağın devamını okumak için lütfen tıklayınız

 

 

Aizonai’yi Hala Görmediniz mi?

Geç Kalmış Bir Gezi Yazısı

Yazının başlığı, modern çağları yaşadığını sanan biz insanoğluna, bir mesaj vermek için, bilerek konuldu. Yazının esas amacı, “Bilmeyen duymayan kalmasın “Aizonai”yi” dercesine bir farkındalık yaratabilme arayışıdır.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nin davetlisi olarak katıldığım Finans Zirvesi’nden hemen sonra Ankara’ya geçmek için planlar yapmışken, sempozyum sonrası Antik Aizonai Kenti’ne ve bu tarihi mirası barındıran Çavdarhisar’a bir gezi düzenleneceği bildirildiğinde hiç düşünmeden seyahatimi erteledim. Adını birkaç kez işittiğim Azionai, mutlaka görülmeyi hak eden bir yerdi, benim için. Hiç pişmanlık duymamış bir insan olarak, Kütahya’ya kadar gelmişken Aizonai’yi görmemek gerçek bir kayıp olurdu. Çavdarhisar Kaymakamlığı’ndaki yarım saatlik ziyaretimiz ve içten misafirperverlik geride kalırken, bir büyü önümüzde; güneşin son ışıkları ile açılmayı bekliyordu. Zamanın durduğu, güneşin batmasını hiç istemeyeceğimiz bir akşamüzeri esintisiydi, bu…

yazının devamı için lütfen tıklayınız

Münih’te 18 Saat (Almanya Gezisi Notları II)

(Uzun Bir Yürüyüş Yazısı)

İnsanoğlu, herhangi bir zaman diliminde yaşarken yaptığı ve hissettiği şeyleri sonrasında değerlendirirken çok daha farklı bir analize girebiliyor. O anda hiç aklınızda olmayan bir sonuç, kendiliğinden ortaya çıkabiliyor. Bu, “keşke yapmasaymışım” veya “şöyle yapsaymışım” şeklindeki bir değerlendirme değil. Pişmanlıklara ayıracak kadar çok zamanımız yok, fani dünyada.

Bu girizgah, aslında yazının başlığıyla ilgili bir açıklamaya vesile olmak için kaleme alındı: Bir haftalığına çıkılmış olan uluslararası bir seyahatte, esas hedefteki şehirden bir başka şehre beş altı saatlik bir tren yolculuğu ile gidip sadece onsekiz saat sonra yine Frankfurt’a dönmek üzere yola çıktığımızı, bu yolculuktan günler sonra hesaplayacak kadar büyük bir heyecanla yollara düştüğümüzü vurgulamak üzere, seçildi. Ama bu başlığın yaşanan gerçek ve hesapsız bir maceranın adına uyduğu, muhakkak.
“Almanya’ya gelip de bana uğramadan gidemezsiniz” diyerek, daha İstanbul’dan yola çıkmadan aylar evvel bizi takibe alan sevgili dostum Murat Bülent AKDOĞAN’ın ısrarlı davetine, bir gün için de olsa cevap vermek ve Münih’i görmek üzere üç aktarmalı tren biletimizi gider gitmez almıştık, Frankfurt’a.

yazının devamı için lütfen taıklayınız

Bahar Başında Almanya (Almanya Gezi Notları I)

Seyahatler her zaman gezi veya iş amacıyla olmuyor, biliyorsunuz. Kırk yılı aşkın süredir Almanya’da yaşamakta olan biricik teyzemin ısrarlı davetlerine uzun süredir icabet edemezken, bu yıl geçireceği önemli bir ameliyatı vesile ederek gitmeye karar vermemiz, Şubat Ayının hemen başlarındaydı. Ancak, vizemizi aldığımız günün ertesinde düşerek sağ bacağından önemli bir başka ameliyat geçirmesi bu yolculuğu daha da anlamlı ve kaçınılmaz hale getirdi. Bu seyahat boyunca, çektiğim 1.500’ü aşkın fotoğrafı tasnif ederken, “seyahatimiz gezi amaçlı olsaydı ne kadar fotoğraf kalırdı elimde?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

 

gezi yazısının devamı için tıklayınız