Aizonai’yi Hala Görmediniz mi?

Geç Kalmış Bir Gezi Yazısı

Yazının başlığı, modern çağları yaşadığını sanan biz insanoğluna, bir mesaj vermek için, bilerek konuldu. Yazının esas amacı, “Bilmeyen duymayan kalmasın “Aizonai”yi” dercesine bir farkındalık yaratabilme arayışıdır.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nin davetlisi olarak katıldığım Finans Zirvesi’nden hemen sonra Ankara’ya geçmek için planlar yapmışken, sempozyum sonrası Antik Aizonai Kenti’ne ve bu tarihi mirası barındıran Çavdarhisar’a bir gezi düzenleneceği bildirildiğinde hiç düşünmeden seyahatimi erteledim. Adını birkaç kez işittiğim Azionai, mutlaka görülmeyi hak eden bir yerdi, benim için. Hiç pişmanlık duymamış bir insan olarak, Kütahya’ya kadar gelmişken Aizonai’yi görmemek gerçek bir kayıp olurdu. Çavdarhisar Kaymakamlığı’ndaki yarım saatlik ziyaretimiz ve içten misafirperverlik geride kalırken, bir büyü önümüzde; güneşin son ışıkları ile açılmayı bekliyordu. Zamanın durduğu, güneşin batmasını hiç istemeyeceğimiz bir akşamüzeri esintisiydi, bu…

yazının devamı için lütfen tıklayınız

Münih’te 18 Saat (Almanya Gezisi Notları II)

(Uzun Bir Yürüyüş Yazısı)

İnsanoğlu, herhangi bir zaman diliminde yaşarken yaptığı ve hissettiği şeyleri sonrasında değerlendirirken çok daha farklı bir analize girebiliyor. O anda hiç aklınızda olmayan bir sonuç, kendiliğinden ortaya çıkabiliyor. Bu, “keşke yapmasaymışım” veya “şöyle yapsaymışım” şeklindeki bir değerlendirme değil. Pişmanlıklara ayıracak kadar çok zamanımız yok, fani dünyada.

Bu girizgah, aslında yazının başlığıyla ilgili bir açıklamaya vesile olmak için kaleme alındı: Bir haftalığına çıkılmış olan uluslararası bir seyahatte, esas hedefteki şehirden bir başka şehre beş altı saatlik bir tren yolculuğu ile gidip sadece onsekiz saat sonra yine Frankfurt’a dönmek üzere yola çıktığımızı, bu yolculuktan günler sonra hesaplayacak kadar büyük bir heyecanla yollara düştüğümüzü vurgulamak üzere, seçildi. Ama bu başlığın yaşanan gerçek ve hesapsız bir maceranın adına uyduğu, muhakkak.
“Almanya’ya gelip de bana uğramadan gidemezsiniz” diyerek, daha İstanbul’dan yola çıkmadan aylar evvel bizi takibe alan sevgili dostum Murat Bülent AKDOĞAN’ın ısrarlı davetine, bir gün için de olsa cevap vermek ve Münih’i görmek üzere üç aktarmalı tren biletimizi gider gitmez almıştık, Frankfurt’a.

yazının devamı için lütfen taıklayınız

Bahar Başında Almanya (Almanya Gezi Notları I)

Seyahatler her zaman gezi veya iş amacıyla olmuyor, biliyorsunuz. Kırk yılı aşkın süredir Almanya’da yaşamakta olan biricik teyzemin ısrarlı davetlerine uzun süredir icabet edemezken, bu yıl geçireceği önemli bir ameliyatı vesile ederek gitmeye karar vermemiz, Şubat Ayının hemen başlarındaydı. Ancak, vizemizi aldığımız günün ertesinde düşerek sağ bacağından önemli bir başka ameliyat geçirmesi bu yolculuğu daha da anlamlı ve kaçınılmaz hale getirdi. Bu seyahat boyunca, çektiğim 1.500’ü aşkın fotoğrafı tasnif ederken, “seyahatimiz gezi amaçlı olsaydı ne kadar fotoğraf kalırdı elimde?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

 

gezi yazısının devamı için tıklayınız

Acarlar Longozu’nda Gün Batımı

Mesleğe ilk başladığım yılların ardından, denetim elemanlığının en çok nesini seviyorsun diye soranlara, “Ülkemin keşfedilmeyi bekleyen sırlarıyla dolu topraklarına yolculuk etmeyi” ve “insanlarını tanımayı” derdim. Sonraları öğrendim, o yolculuklarda kendimi ve yol arkadaşlarımı daha iyi tanıdığımı.
Planlı, plansız bir çok yolculuk yapmaya devam ediyorum, belki sayıları daha azaldı bu yolculukların ama sanırım artık daha yüksekten bakıp önceleri göremediklerimi görmeye başladım. Hani derler ya, “yaş artınca aslında daha yükseğine ermişsinizdir o dağın ve görüş açınız genişlemiştir” diye. Aynen öyle. Aslında şu son on yılda daha fazla özlediğim şey, yolculuklar. Yollar ve yolculuklar kuşlar gibi özgür hissetmemi sağlıyor, zira. Ne acı ki, kendimizi hapsettiğimiz sözde uygarlık beşiği büyük kentler, aslında ömrümüzü tüketmekte, barındırdığı onca imkana karşın.
Longoz kelimesini ilk kez okuduğumda, Marmara Adası’ndan İstanbul’a dönüş yaptığımız feribottaydık. Derginin adını hatırlamıyorum ama söz konusu gezi yasını hızla okumuş, İğneada tarafına bir gün giderim diye hayal kurmuştum. Hayal etmekle de kalmamış, geçen yaz ortasında İğneada’ya nasıl gidilir? Nerede kalınır? diye kısa bir arayışa da girmiştik sevgili eşim Ülkü ile. Sonra Ramazan gelince vazgeçmiş, ertelemiştik; ilk “longoz” ziyaretimizi.

gezi yazısı için tıklayınız